Yeni Bir Irk, Yeni Bir İstila…  
XBOX 360, PS3 ve PC platformları için geliştirilmiş TPS görüş açısına
 sahip aksiyon oyunumuz, 6 GB gibi günümüz için normal hatta düşük 
sayılabilecek bir yer işgal ediyor harddiskimizde. Klişe kurulum 
işlemleri sonunda oyunumuzu çalıştırıyoruz. Böylesi aksiyon dolu bir 
oyuna şöyle oyuncuyu atmosfere sokacak bir açılış filmi, intro 
bekliyoruz fakat avucumuzu yalamakla kalıyoruz. Anamenüye geldiğimizde 
ise oyun bizi ters köşeye yatırmaya başlıyor. 
 
Işıklı dönen bir çemberin sağ yayına sıralanmış 4 adet sekme. Oyunun 
ne olduğuna dair bir ipucu verecek veya oyunu yansıtacak bir görüntü 
bile yok karşımızda… Böylesine iddialı ve harika görseller ile tabiri 
caizse gövde gösterisi yapılan bir oyunda bu kadar sade ve estetik 
yoksunu bir anamenü görmek oyundan beklentilerinizi azaltıyor haliyle ve
 “acaba?” soruları eşliğinde bir tedirginlik ile başlıyoruz oyuna… 
 
Sonrasında ise her oyunda olan training bölümünde olduğumuzu 
anlıyoruz. Bu kısımda oyunun konusu ve hikâye hakkında bir fikir 
edinemiyoruz. Fakat savaştığımız uzaylıların Watchers adlı bir ırk 
olduğunu öğreniyoruz. Oyundaki atmosferin benzerini yaşadığımız ve uçuş 
kontrollerine alıştığımız bölüm ardından karakterimiz ölüyor ve oyun 1 
hafta sonrasına götürüyor bizi… 
Kargo Pilotluğundan Kahramanlığa…  
İşte bu bir hafta sonrasında ise hikâyeye başlamış oluyoruz. Oyunda; 
basit bir kargo pilotu görevini üstlenen, kendi halinde, özgüveni düşük 
olan William Augustus Grey(Will)’i yönetmekteyiz. Rutin görevlerinden 
birinden önce, eski sevgilisi ve oyunda ikinci karakter konumunda olan 
ve hikâyede biyografisinden bahsedilmeyen Ava ile görüşür ve teslimatı 
yapmaya beraber giderler. Miami ve San Juan ile birlikte Şeytan Üçgeni 
olarak anımsanan Bermuda Adaları üzerinden geçerken yanlarından 
tanımlayamadıkları bir cisim geçer ve bilinmeyen bir sebeple motorları 
çalışmaz ve hızla düşerler. 
 
Will ve Ava kısa süre içinde düştükleri yerde tuhaflıklar olduğunu 
fark ederler. İçinde bulundukları ortam, karşılarına çıkan ölü 
askerlerin üniformaları, görünüşleri… Çok azı bu Dünya’dan izler 
taşımaktadır. Ve sonunda Watchers denilen ileri teknolojiye sahip bir 
ırkı keşfetmiş olurlar. Bulundukları yer ise Void adı verilen farklı 
paralel bir boyuttur. Oyuna ilk başladığımız training bölümünde anlam 
veremediğimiz Ağustos 1938 tarihi ve mevcut olan teknolojinin sebebini 
de anlamış bulunuyoruz. Dünyada ki boyut ile paralel bir tarih çizen 
Void’in aynı zamanları yaşıyordur. Fakat, Void’de teknoloji çok daha 
ileri seviyede. 
 
Bu arada; Will ve Ava insan ırkını temsil eden tek kişi değillerdir. 
Burada, Adetps denilen ve Watchersları ilah edinmiş bir yerli grubu ve 
Void’e Will ve Ava’nın benzeri şekilde gelen ve Watcherslar ile mücadele
 edebilecek, onlara yakın teknolojiye sahip insanlardan oluşan survivor 
klonları vardır. 
Oyunda bir de survivorların teknolojik açıdan bu şekilde gelişmesini 
sağlayan çok önemli bir unsur bulunmakta. Dünyanın en saygın bilim 
insanları arasında yer alan elektrik mühendisi Nikola Tesla… 
 
Oyunda bu karakterlerin başı çektiği bir senaryo hakim. Özetle amaç; 
bir şekilde Void’de ki Watchersları yenip tekrar Dünya’ya dönebilmek. Bu
 kadim uğurda kahramanlığa soyunan ise Will; yani doğal olarak biz 
oluyoruz. 
 
Nikola Tesla’nın nasıl orada olduğuna dair kesin bir cevap da yok. 
Hatta hikâyenin gidişi; Nikola Tesla’nın, jet-pack vs. gibi silahları 
tasarlarken Void’in en büyük teknoloji gücü Watcherslardan etkilenmiş 
hatta onların teknolojisini araklamış izlenimini doğuruyor. Böylesi 
değerli bir bilim adamına bu rolü biçmek açıkçası olmamış. 
Bol aksiyon mu? Hem de soluksuz… Hadi bakalım inşallah.  
Açıkçası senaryo kısmının kalburüstü seviyesini geçemeyerek 
beklentileri iyice düşürdüğü oyunda işi toparlayabilecek ve tamamen lehe
 çevirecek; CAPCOM’un oyununa en çok güvendiği kısmı ve yaptığı 
reklamlarda altını çize çize, vurgulaya vurgulaya bitiremediği “Uçma 
hissini katıksız, net şekilde yaşayacağınız oyun bu olacak.” gibi 
söylemlerinden çıkarak oynanabilirliğe göz atalım birazda… 
 
Episode I-II-III olarak ayrılan gidişat, giriş-gelişme-sonuç üçlüsüne
 riayet ederek gidiyor. Episode I’de Void dünyasını tanıma ve oyuna 
alışma evresi iken, oynarken en çok haz aldığım bölüm olan Episode II 
ise Watcherslar ile çatıştığımız ve yoğun aksiyonun geçtiği bölüm, 
Episode III ise kurtuluş çabası verdiğimiz bölüm. 
 
Düşman safı olan Watcherslar’da buna uyarak açıkta kalmadan, etrafta 
bulunan kayaların, sütunların arkasına siper alıp korunarak çatışmalara 
giriyorlar. Sayıca üstün oldukları zamanlarda ise bu avantajlarını 
kullanarak size yaklaşıyorlar ve sizi olabildiğince sıkıştırıp zor 
durumda bırakmak adına ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Fakat 
aralarına girip yakın mesafe saldırıları yapınca yapay zeka 
affalayabiliyor, bu tip ataklarda bu robottan bozma canlılara 
tekmo-tokat-yumruk triosu ile saldırabilmekteyiz. Yani makineli 
tüfeklerin, bilmem kaç watt gücünde ki tesla teknolojisine sahip yüksek 
enerjili elektrik silahlarının zorlukla deldikleri zırhlara; Will 
beyimiz bir süper kahraman edasıyla maksimum 2 yumruk ve 1 tekme ile 
Teomandan “paramparça” şarkısını söyletebiliyor. Bu taktikle gittiğiniz 
zaman ise yapay zekâ süt dökmüş kediye dönüyor ve bu yönteme pek çaresiz
 kalıyorlar. 
Watchers askerleri de tek tip olarak çıkmıyorlar karşınıza, ama genel
 görünüş itibariyle gri ve mavinin hakim olduğu bir tasarıma sahipler. 
Daha çok gri metal iskelet görünümünde olan hurda yığını olarak da 
adlandırılabilecek asker tipi en çok karşılaştığımız Watchers birimi 
oluyor. Bunların ellerinde oppressor denilen elektromagnetik ışınlar 
gönderen en basit Watchers silahı bulunmakta. Watcherslarda dikkat 
edilmesi gereken birimler; mavinin ağırlıklı olduğu ellerinde ağır veya 
uzun menzilli silahlar bulunan tepelerinden roket fırlatabilen ağır 
zırhlılar ki akıllıca çatışmadığınız zaman 3-4 hamlede Hakk’ın rahmetine
 kavuşmanız olası… Renkleri kırmızı olan oyunun intihar eylemci 
birimleri. Genelde kalabalık olan ortamlarda sinsice yaklaşıyorlar, onun
 için göründümü öncelikli hedef olmalılar. Aksi halde bu birimler 
yanınıza doğru koşarak gelip kendilerini imha ediyorlar ve çevrelerinde 
8-10 metre çapında sağlığınızı hızla azaltan bir yarım küre 
oluşturuyorlar. Özellikle jet-pack’inizin olmadığı oyunun ilk 
bölümlerinde oldukça can sıkabiliyorlar. 
 
Oyunda ki en tehlikeli Watcherslar ise; uçabilen, dev bir metal 
kuyruğu, füzeleri ve seri elektromagnetik ışın saçan silahı bulunan 
Knights’lar ki bunlar yanlarına gidilince yakın mesafeden dövüş sistemi 
ile rahatlıkla yok edilebilmekteler. Genelde büyük uzay gemilerine 
saldıran dev bir akrebe benzeyen Archonların kesin çözüm yolu ise 
hypercoil silahı… Onların zırhını yalnızca bu silah delebilmekte. 
Silahlara gelince; 3 çeşit insan ırkında, 3 çeşitte Watchers ırkında 
olmak üzere oyunda toplam 6 çeşit silah var. İnsan ırkının Tesla 
teknolojisi ile donanmış silahları Watchersların daha çok taktik, yakın 
mesafe çarpışmaları için uygun silahlarından biraz daha üstün vaziyette.
 Bu arada; her bir silahında 3 adet geliştirme aşaması bulunuyor. 
Silahları geliştirmek içinse öldürdüğümüz düşmanlardan çıkan veya 
haritada bulunan tech pointleri toplamamız gerekmekte. Ayrıca oyunda; 
yere sabit şekilde kurulmuş kuvvetli taretleri kullanabilmekteyiz. 
 
Gelelim kara savaşlarının en nadide bölümüne… CAPCOM’un ısrarla 
üzerinde durduğu ve kara savaşlarına farklı bir deneyim getiren 
“Vertical Combat” sistemi dikey bir alanda üst üste veya yanyana 
dizilmiş platformlarda yukarı, aşağı ve sağa, sola şekilde akrobasi 
hareketleri ile ilerleyip karşımıza çıkan Watcherslar ile çatıştığımız 
bir sistem. Açıkçası oyunun hava savaşlarından sonra oynanabilirliği bir
 nebze de olsa arttıran yegane etmeni. Yanlışlıklar ve hataların bolca 
bulunduğu oyunda bu sistem için tebrik etmek gerekli yapımcıları…