Yeni Bir Irk, Yeni Bir İstila…
XBOX 360, PS3 ve PC platformları için geliştirilmiş TPS görüş açısına
sahip aksiyon oyunumuz, 6 GB gibi günümüz için normal hatta düşük
sayılabilecek bir yer işgal ediyor harddiskimizde. Klişe kurulum
işlemleri sonunda oyunumuzu çalıştırıyoruz. Böylesi aksiyon dolu bir
oyuna şöyle oyuncuyu atmosfere sokacak bir açılış filmi, intro
bekliyoruz fakat avucumuzu yalamakla kalıyoruz. Anamenüye geldiğimizde
ise oyun bizi ters köşeye yatırmaya başlıyor.
Işıklı dönen bir çemberin sağ yayına sıralanmış 4 adet sekme. Oyunun
ne olduğuna dair bir ipucu verecek veya oyunu yansıtacak bir görüntü
bile yok karşımızda… Böylesine iddialı ve harika görseller ile tabiri
caizse gövde gösterisi yapılan bir oyunda bu kadar sade ve estetik
yoksunu bir anamenü görmek oyundan beklentilerinizi azaltıyor haliyle ve
“acaba?” soruları eşliğinde bir tedirginlik ile başlıyoruz oyuna…
Derken oyunun Ağustos 1938 tarihinde geçtiğini görüyoruz. Fakat, buna
inanmakda direnip “ehuehue yapımcıların kafasında patlıcan oturmuşlar
herhalde.” diyoruz. Peki neden inanamıyoruz? Ağustos 1938 tarihinde
geçtiğini iddia eden bir oyunda birbiri ile savaşan uçan uzay mekiği
benzeri araçların ve sırtında jet-pack olduğunu öğrendiğimiz çift
roketli uçabilen bir karakterle karşı karşıya olduğumuz için.
Sonrasında ise her oyunda olan training bölümünde olduğumuzu
anlıyoruz. Bu kısımda oyunun konusu ve hikâye hakkında bir fikir
edinemiyoruz. Fakat savaştığımız uzaylıların Watchers adlı bir ırk
olduğunu öğreniyoruz. Oyundaki atmosferin benzerini yaşadığımız ve uçuş
kontrollerine alıştığımız bölüm ardından karakterimiz ölüyor ve oyun 1
hafta sonrasına götürüyor bizi…
Kargo Pilotluğundan Kahramanlığa…
İşte bu bir hafta sonrasında ise hikâyeye başlamış oluyoruz. Oyunda;
basit bir kargo pilotu görevini üstlenen, kendi halinde, özgüveni düşük
olan William Augustus Grey(Will)’i yönetmekteyiz. Rutin görevlerinden
birinden önce, eski sevgilisi ve oyunda ikinci karakter konumunda olan
ve hikâyede biyografisinden bahsedilmeyen Ava ile görüşür ve teslimatı
yapmaya beraber giderler. Miami ve San Juan ile birlikte Şeytan Üçgeni
olarak anımsanan Bermuda Adaları üzerinden geçerken yanlarından
tanımlayamadıkları bir cisim geçer ve bilinmeyen bir sebeple motorları
çalışmaz ve hızla düşerler.
Will ve Ava kısa süre içinde düştükleri yerde tuhaflıklar olduğunu
fark ederler. İçinde bulundukları ortam, karşılarına çıkan ölü
askerlerin üniformaları, görünüşleri… Çok azı bu Dünya’dan izler
taşımaktadır. Ve sonunda Watchers denilen ileri teknolojiye sahip bir
ırkı keşfetmiş olurlar. Bulundukları yer ise Void adı verilen farklı
paralel bir boyuttur. Oyuna ilk başladığımız training bölümünde anlam
veremediğimiz Ağustos 1938 tarihi ve mevcut olan teknolojinin sebebini
de anlamış bulunuyoruz. Dünyada ki boyut ile paralel bir tarih çizen
Void’in aynı zamanları yaşıyordur. Fakat, Void’de teknoloji çok daha
ileri seviyede.
Void’i Dünya ile diğer boyutu(ları) bağlayan bir köprü gibi
düşünebiliriz aslında. Burada yer alan Watchers adlı ırk ise genel
olarak yarı organizma/yarı robot şeklinde bir tanımlamaya sahip. Yani
kesinlikle robot değiller, bir yaşam formlarılar. Watchers askerleri,
biyonik yapıda gri/mavi renkte çok güçlü bir metal zırh, yok edici
silahlar ve yüksek teknolojili mühimmatlar ile donanmışlar. Amaçları;
Void’den kurtulup, Dünya’yı istila etmektir.
Bu arada; Will ve Ava insan ırkını temsil eden tek kişi değillerdir.
Burada, Adetps denilen ve Watchersları ilah edinmiş bir yerli grubu ve
Void’e Will ve Ava’nın benzeri şekilde gelen ve Watcherslar ile mücadele
edebilecek, onlara yakın teknolojiye sahip insanlardan oluşan survivor
klonları vardır.
Oyunda bir de survivorların teknolojik açıdan bu şekilde gelişmesini
sağlayan çok önemli bir unsur bulunmakta. Dünyanın en saygın bilim
insanları arasında yer alan elektrik mühendisi Nikola Tesla…
Oyunda bu karakterlerin başı çektiği bir senaryo hakim. Özetle amaç;
bir şekilde Void’de ki Watchersları yenip tekrar Dünya’ya dönebilmek. Bu
kadim uğurda kahramanlığa soyunan ise Will; yani doğal olarak biz
oluyoruz.
Şimdi aslına bakılırsa senaryo pek burun kıvırılacak gibi değil. Hani
tek başına bir yapımı alıp götürebilecek bir seviyede de değil elbet.
Kabataslak olarak baktığımız zaman bir istila ve bu istilayı bertaraf
etmek isteyen insanoğlu. Bilim-kurgu yapımlarının çokça kullandığı bir
tema. Bu senaryo; çok iyi bir şekilde sunulduğu takdirde, sürprizlerle
harmanlandığı veya oyuncuya alternatifler sunabilecek bir temele sahip
olması halinde başarılı olarak bakılabilecek bir aksiyon oyunu öyküsü.
Fakat; Airtight Games ne yapmış? Klişeye kaçan, sunum kısmının başarılı
olması gereken böylesi bir senaryoyu fazla şekilde karıştırmış,
basitleştirmiş ve kopuk bir şekilde sunmuş. Oyunda senaryo, oyuncuya
direkt ve anlaşılır şekilde verilemiyor. Örnek olarak; uçağımızın
düştüğü bölüm olan Episode I’in birkaç bölümünde geçtiği yeşillik ve
ormanlık alanın Dünya olmadığını ancak Episode I’in son chapterında
anlayabiliyoruz. Bunun için çok mantıklı birde tezim var. Şimdi; Episode
I’in ilk birkaç chapterında sürekli gayet rahat tavırlar sergileyen
Ava’yı takip ediyoruz. Peki Ava, daha önce ulaşmadığımız bir boyutta
nerede nelerin olacağını, yani yolu nereden biliyor, daha önce geldi mi?
Hayır, bu kızcağız insan modellemesine sahip estetik bir GPS cihazı
veya Watchersların sadık kullarından biri de biz mi bilmiyoruz acaba?
Nikola Tesla’nın nasıl orada olduğuna dair kesin bir cevap da yok.
Hatta hikâyenin gidişi; Nikola Tesla’nın, jet-pack vs. gibi silahları
tasarlarken Void’in en büyük teknoloji gücü Watcherslardan etkilenmiş
hatta onların teknolojisini araklamış izlenimini doğuruyor. Böylesi
değerli bir bilim adamına bu rolü biçmek açıkçası olmamış.
Dediğim gibi senaryoyu daha becerikli şekilde etkileyici bir sunum ile
görebilirdik. CAPCOM hikâye olarak bunu uygun görmüşse eğer, kusura
bakmasın ama vasatı ancak geçebildiler…
Bol aksiyon mu? Hem de soluksuz… Hadi bakalım inşallah.
Açıkçası senaryo kısmının kalburüstü seviyesini geçemeyerek
beklentileri iyice düşürdüğü oyunda işi toparlayabilecek ve tamamen lehe
çevirecek; CAPCOM’un oyununa en çok güvendiği kısmı ve yaptığı
reklamlarda altını çize çize, vurgulaya vurgulaya bitiremediği “Uçma
hissini katıksız, net şekilde yaşayacağınız oyun bu olacak.” gibi
söylemlerinden çıkarak oynanabilirliğe göz atalım birazda…
Episode I-II-III olarak ayrılan gidişat, giriş-gelişme-sonuç üçlüsüne
riayet ederek gidiyor. Episode I’de Void dünyasını tanıma ve oyuna
alışma evresi iken, oynarken en çok haz aldığım bölüm olan Episode II
ise Watcherslar ile çatıştığımız ve yoğun aksiyonun geçtiği bölüm,
Episode III ise kurtuluş çabası verdiğimiz bölüm.
Oyuna normal zorluk seviyesinde, basit bir makineli tüfeğimiz ile ve
jet-pack vs. gibi mühimmatımız olmadan kara savaşları ile başlıyoruz. Ve
kısa sürede aksiyonun içinde buluyoruz kendimizi. Oyunun karada geçen
aksiyon sahneleri genel olarak gizlen-saldır mantalitesinde ilerlemekte.
Yer savaşları; etrafta bolca bulunan kaya parçaları, sütunlar, dev ağaç
gövdeleri gibi büyük ve dayanıklı cisimleri kendimize siper
yapabildiğimiz ve onların arkasından ateş etmemize imkân tanıyan, savaş
atmosferini biraz daha sindirerek, yavaş ve tedbirli şekilde
ilerlememizi sağlayan bir sistemde sunulmakta.
Düşman safı olan Watcherslar’da buna uyarak açıkta kalmadan, etrafta
bulunan kayaların, sütunların arkasına siper alıp korunarak çatışmalara
giriyorlar. Sayıca üstün oldukları zamanlarda ise bu avantajlarını
kullanarak size yaklaşıyorlar ve sizi olabildiğince sıkıştırıp zor
durumda bırakmak adına ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Fakat
aralarına girip yakın mesafe saldırıları yapınca yapay zeka
affalayabiliyor, bu tip ataklarda bu robottan bozma canlılara
tekmo-tokat-yumruk triosu ile saldırabilmekteyiz. Yani makineli
tüfeklerin, bilmem kaç watt gücünde ki tesla teknolojisine sahip yüksek
enerjili elektrik silahlarının zorlukla deldikleri zırhlara; Will
beyimiz bir süper kahraman edasıyla maksimum 2 yumruk ve 1 tekme ile
Teomandan “paramparça” şarkısını söyletebiliyor. Bu taktikle gittiğiniz
zaman ise yapay zekâ süt dökmüş kediye dönüyor ve bu yönteme pek çaresiz
kalıyorlar.
Watchers askerleri de tek tip olarak çıkmıyorlar karşınıza, ama genel
görünüş itibariyle gri ve mavinin hakim olduğu bir tasarıma sahipler.
Daha çok gri metal iskelet görünümünde olan hurda yığını olarak da
adlandırılabilecek asker tipi en çok karşılaştığımız Watchers birimi
oluyor. Bunların ellerinde oppressor denilen elektromagnetik ışınlar
gönderen en basit Watchers silahı bulunmakta. Watcherslarda dikkat
edilmesi gereken birimler; mavinin ağırlıklı olduğu ellerinde ağır veya
uzun menzilli silahlar bulunan tepelerinden roket fırlatabilen ağır
zırhlılar ki akıllıca çatışmadığınız zaman 3-4 hamlede Hakk’ın rahmetine
kavuşmanız olası… Renkleri kırmızı olan oyunun intihar eylemci
birimleri. Genelde kalabalık olan ortamlarda sinsice yaklaşıyorlar, onun
için göründümü öncelikli hedef olmalılar. Aksi halde bu birimler
yanınıza doğru koşarak gelip kendilerini imha ediyorlar ve çevrelerinde
8-10 metre çapında sağlığınızı hızla azaltan bir yarım küre
oluşturuyorlar. Özellikle jet-pack’inizin olmadığı oyunun ilk
bölümlerinde oldukça can sıkabiliyorlar.
Oyunda ki en tehlikeli Watcherslar ise; uçabilen, dev bir metal
kuyruğu, füzeleri ve seri elektromagnetik ışın saçan silahı bulunan
Knights’lar ki bunlar yanlarına gidilince yakın mesafeden dövüş sistemi
ile rahatlıkla yok edilebilmekteler. Genelde büyük uzay gemilerine
saldıran dev bir akrebe benzeyen Archonların kesin çözüm yolu ise
hypercoil silahı… Onların zırhını yalnızca bu silah delebilmekte.
Bunun haricinde yarasanın 20 kat büyüğü ve uçamayanı olan Sarpei gibi
sürüngenler ve bazı solucanlarda düşmanlarımız arasında. Özellikle
Sarpeiler tek başlarına bir işe yaramamaktalar ve Will’in bir tekmesi
ile nalları dikmekteler. Yalnız; Kinghts’ları kontrol edebilen ucubeler
de bunlardan başkası değildir…
Silahlara gelince; 3 çeşit insan ırkında, 3 çeşitte Watchers ırkında
olmak üzere oyunda toplam 6 çeşit silah var. İnsan ırkının Tesla
teknolojisi ile donanmış silahları Watchersların daha çok taktik, yakın
mesafe çarpışmaları için uygun silahlarından biraz daha üstün vaziyette.
Bu arada; her bir silahında 3 adet geliştirme aşaması bulunuyor.
Silahları geliştirmek içinse öldürdüğümüz düşmanlardan çıkan veya
haritada bulunan tech pointleri toplamamız gerekmekte. Ayrıca oyunda;
yere sabit şekilde kurulmuş kuvvetli taretleri kullanabilmekteyiz.
Omuz omuza savaştığınız silah arkadaşlarınızın yapay zekası ise vasat
seviyelerde diyebiliriz. Hava savaşlarında daha bir açılan dostlarınızın
yapay zekâları, kara savaşlarında ise maalesef sırıtmakta. Yani
neredeyse bütün iş size düşmekte yine.
Gelelim kara savaşlarının en nadide bölümüne… CAPCOM’un ısrarla
üzerinde durduğu ve kara savaşlarına farklı bir deneyim getiren
“Vertical Combat” sistemi dikey bir alanda üst üste veya yanyana
dizilmiş platformlarda yukarı, aşağı ve sağa, sola şekilde akrobasi
hareketleri ile ilerleyip karşımıza çıkan Watcherslar ile çatıştığımız
bir sistem. Açıkçası oyunun hava savaşlarından sonra oynanabilirliği bir
nebze de olsa arttıran yegane etmeni. Yanlışlıklar ve hataların bolca
bulunduğu oyunda bu sistem için tebrik etmek gerekli yapımcıları…
https://saglamproxy.com
YanıtlaSilmetin2 proxy
proxy satın al
knight online proxy
mobil proxy satın al
HİTLY